11 Şubat 2011 Cuma

Aşkın İlacı Çikolata...


Başlığa bakıp aldanmayın. Bu, çikolata ve aşk üzerine fikirlerimi paylaşacağım bir yazı değil. Deniz Gürsoy ile yeni tanıştım. Şahsen değil tabi, bir okuyucu olarak. Yemek kültürü üzerine ilgim var. Hatta sosyoloji lisans eğitimim sırasında sadece merakımdan lisans üstü öğrencilere verilen "Sociology of Food" dersini bile almıştık. Zafer Yenal Hocamız ile birlikte bir masanın etrafında belli başlı gıdaların tarihi gelişimi ve toplumlar üzerinde etkisi üzerine okuduğumuz makaleleri tartışıyorduk. Hatta her hafta birimiz hazırladığı bir yiyeceği getirmeye bile başlamıştı. Aldığım en keyifli dersti diyebilirim. Ne yalan söyleyeyim,  Marx, Weber'i, fikirlerini dönemler boyunca tartışmak yerine daha somut, gündelik hayatımıza dokunan, analiz eden "Peasant Studies, Urban Sociology, Sociology of Food" gibi dersleri daha bir zevkle takip etmiştim (köylü, şehir, yiyecek-yemek gibi tam Türkçe çevirileri kulağıma pek doğru gelmediği için yazmadım). Marks, Weber gibi teorisyenler, Frankfurt Schoo gibi ekoller ilgimi çekmeyince akademisyen olmayacağım henüz ilk sınıfta belli oldu ve profesyonel iş yaşamında hangi alanda ilerleyebilirim diye araştırdım  ve İK maceram da işte böyle başladı.

Yine lafı uzattım. Bu dersten gelen ilgimle son yıllarda yemek kültürü ile ilgili kitaplara merak sardım. Okuduğum ve okunmayı bekleyen bir kaç kitabım var raflarımda. Bu tarz kitapları araştırırken yakın zamanda tanıştım Deniz Gürsoy ile. Rahmetli Tuğrul Şavkay ve Arman Kırım'dan sonra yemek kültürü yazıları ve eserleri nedeniyle takip ettiğim üçüncü isim olacak gibi görünüyor. Önemli toplu yemek yapan firmalardan birinin uzun yıllardır Genel Müdürlüğünü sürdüren Gürsoy'un rakı, bira, çay, kahve, balık, köfte, meze gibi tarih boyunca kitlelerin tükettiği gıdalar ve yöresel mutfak kültürümüz üzerine yayınları var. Ben şimdilik kahve ve çikolata ile ilgili kitaplarını satınalmakla başladım. Evde yemek kültürü ile olan kitaplarımın hepsinin de ilk sayfalarını okumaya başladım, gözattım diyebilirim. Ama en "tatlı" olanından başladım; yani "Aşkın İlacı Çikolata"dan. Bir kaç günde bitirdim. İlgiyle okunan,  sürükleyici ve samimi bir yazım dili var Deniz Gürsoy'un. Kitap tam umduğum tarzdaydı diyebilirim. Çikolatanın, tabi ki öncesinde kakaonun insan hayatındaki tarihsel süreci (kakao tarımının  Meksika Körfezinde, taa MÖ 5000 yılında başladığını tahmin etmezdim mesela), günlük hayatımızdaki yeri, çeşitli coğrafyalardaki üretim ve tüketim şekli anlatılmakta. Kakao ve çikolatalı tarifler de bonus:) Zevkle okudum, yemek ve kültür üzerine ilginiz varsa tavsiye ederim. Kitap eleştirisi yazmak ne haddime, sadece okuduklarımla ilgili kısa bilgiler ve şahsi tecrübemi paylaşmak istiyorum sizlerle. Ben şimdi yine Deniz Gürsoy'un "Sohbetin Bahanesi KAHVE" isimli kitabıyla devam edeceğim okuyuculuk hayatıma. Bir kenarda da 100-120 sayfasını bitirdiğim  Gerhard J. Rekel'in "Kahve Kokusu" isimli kitabı duruyor. Araştırmadan çok dünya kahve kartelleriyle ilgili bir polisiye olduğu için çikolata daha çekici geldi, ona öncelik verdim. Yakın zamanda diğerini de bitiririm.

İlk kez,"okuduğum bir kitapla ilgili yazayım herhalde kısa bir paragraf olur" diye başladığım yazı uzadı. Bir şeyleri sözlü anlatırken de böyleyim. Önce konuyu tamamlayan zemini hazırlar, detayları paylaşır sonra ana konuyu anlatırım. Direkt ana konudan bahsedersem eksik anlatmış, doğru bilgilendirmemişim gibi hissederim. Karşı taraf için belki sıkıcı oluyordur ama yapım böyle:) Anlaşılıyorki blog yazılarımda da aynı tarz devam edecek. Baksanıza, sizlere "Bir kitap okudum..." diyebilmek için 10 yıl önce aldığım derslerden bile bahsettim :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder