29 Mayıs 2011 Pazar

Bonus Kafa Anahtarlık

Tayılımın siparişi kendisi kıvırcık saçlı olduğu için bonus kafa anahtarlıktı. Öncelikle ellerim ve zemin kirlenmeden 70 numara ten rengi fimo ile başını hazırladım. Bunun için hamuru yaklaşık 3 mm kalınlığında açıp 1 TL boyutunda yuvarlak kurabiye kalıbı ile kestim. Gözleri için kahverengi minik fimo parçaları ve siyah boncuk kullandım. Saçlar için 58 Metallic Opal Green fimo hamuru ile sarı hamur kullandım. Rulo ile inceltiğim sarı ve yeşil hamurları üstüste koydum ve uzun kenar etrafında sardım. Şeffaf dosyanın üstüne koyduğum başın etrafında 3 mm kalınlığında dilimlediğim saç kıvrımlarını yerleştirdim. Canlılık kazandırması için kırmızı kocaman küpeler yaptım ve dosyayı kapatarak rulo ile üzerinden geçtim ve parçaların birbiri ile bütünleşmesini sağladım. Sonrasında evdeki takı malzemeleri ile küpeyi ve saçını zenginleştirdim. Son olarak elimde oluşturduğum ince yeşil fimo parçacıkları ile modelin tamamını çevreledim ve bütünsel bir görüntü oluşmasını sağladım. Fırınlamadan önce anahtarlığı takmak için delik açtım. Pişirme işlemi tamamlandıktan sonra soğuyan modelimi cilaladım ve anahtarlığı taktım.


20 Mayıs 2011 Cuma

Hello Kitty Bilezik

Deroş’a Hello Kitty bilezik. Kıymetlimiz Derin 3 yaşında. Hangi karakter favorisi diye sorduğumda annesinden Hello Kitty yanıtını aldım. Internetten bulduğum Hello Kitty modellerinden bana göre en sevimlisini bulup şirin bileziği yapabilmek için zaman kolladım. Ankara’nın karlar altında kaldığı ve sabah servisler evlerimize ulaşamayınca işyerimizin tatil edildiği 9 Mart günü oturup sabah erken saatlerde  polimer killerimle oynama zevki yaşadım. Beyaz hamurumu kretuarla modele göre kesip çiçekli tokası  ile burun ve bıyık detaylarını tamamladım. Gözleri için siyah boncuk kulandım. Bileziğin ipini geçirebilmek için takı çivisini kulaklarının altından dikkatlice geçirdim. Hello Kittycik yarım saat içinde tamamlandı. 1100 de 20 dk fırınladıktan sonra soğumasını bekledim, çiviyi çıkardım ve fimo verdiği ile iki kat cilaladım. Bu arada bıyıklarından biri zarar gördü maalesefL Önceden aldığım boncukları lastik misinaya dizip kitty ile birleştirdim veee Deroş’un bileziği hazır.

17 Mayıs 2011 Salı

Izgara Sebzeler

Bir akşam iş dönüşü hevesle kendime marine edilmiş sebzelerle ızgara tabağı hazırladım. Enfes oldu. Eşim de beğeniyor ama benim kadar iştahla yemiyor bu sebzeleri.  Onun iş seyahatinde olduğu bir Pazartesi gününü fırsat bulup kendime güzel bir tabak hazırladım. Tarifi elimdeki malzemelere göre yorumluyorum fakat fikir son aylarda ilgiyle takip ettiğim dokuzuncubulut'tan.

 Malzemeler
  • 2 ya da 3 adet iri soğan,
  • 2 kabak,
  • 2-3 Taze kırmızı biber,
  • Birkaç adet kiraz domates,
  • 2 diş sarımsak
  • Deniz tuzu, taze çekilmiş karabiber, kekik, biberiye, kırmızı pul biber,
  • 1 çay bardağı zeytinyağı.
Büyük bir kasede zeytinyağı, rendelenmiş sarımsak ve baharatlarınızı karıştırın. Eşit kalınlıkta dilimlediğiniz sebzelerinizi bu sosta bekletin. Arzu ettiğiniz sebzeleri çöp şişlere dizip o şekilde marine edebilirsiniz. Kiraz domateslerinizin kabuklarını çizmeyi ihmal etmeyin. Sosun içlerine işlemesi için önemli.  

Fazla vaktim olmadığı için sebzeleri sadece yarım saat marine edebildim. Fırsatınız olursa 2-3 saat bekletirseniz sosun lezzeti daha da işler sebzelerin içine.

Isıttığınız döküm tavada ya da elektrikli ızgarada sebzelerinizi pişirin. Ben pişirme işlemi bittikten sonra aynı tavada hafifçe kızarttığım cevizli baget dilimlerini de tabağıma ekledim.

Tabağın tamamını bitirebilecek iştahım olsa da kendimi frenledim ve bir kısmını ayırdım. Ertesi gün 2-3 cm boyutunda doğradığım ızgara sebzeleri köy ekmeği dilimi üstüne kaşar peyniri ilavesi  ile ızgarada kızarttım. Lezzetini tahmin edersiniz artık:)

 Not: Ben o sırada mutfağımda kuru baharatlar olduğu için onları kullandım ama tazeleri elizin altındaysa sebzeleriniz daha lezzetli olur.
Benim de artık balkonumuzdaki saksıda yetişen biberiyelerim var :) arada bir kaç yaprak ekliyorum yemeklerime.
Taze kekik kullanırken - özellikle salatalarda- dikkatli olun. Aroması oldukça fazla. Herkesin damak tadına hitap etmeyebilir.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Yaz Sezonunu Açtık...

Çok sert geçmeyen ama uzun süren kış mevsiminden sonra kısa bir haftasonu tatili için Side’ye gittik. Tamam çevremdeki bazı kişiler "Ankara’da deniz yok ne yapıyorsun oralarda?" diyor ama burada olmanın bir avantajı da 2 gün için de olsa bir kaç saatlik yolculukla Antalya ya da Karadeniz sahillerine uzanıp kısa tatiller yapabilmek.  Bu kısa ama keyifli seyahatimizin anılarını  paylaşmak istedim sizlerle. Arkadaşımın taviyesi üzerine Cuma akşamı yola çıkaraj Antik Side’de sevimli bir otele gittik. 500 kilometrelik yolculuğumuz kuvvetli yağmurla başladı. 1.5 saat süren Toros tırmanışı sona ermek üzereyken ay nihayet kendini göstermeye başladı bulutlar ardından. Tüm hafta takip ettiğim hava raporlarından dolayı  haftasonu yağmurlu olacak tedirginliğim vardı ama güneş 2 gün boyunca bizi yalnız bırakmadı. Yalnız bırakmadı ne demek Mayıs güneşi bizi haşladı. Şu an acılar içinde oturuyorum J (yine her sezon başında olduğu gibi acemice güneşlendim, nasıl olsa yakmaz düşüncesiyle). Ama haftasonun keyifli anıları bu acıları da çabuk dindirecek biliyorum J Yukarıda bahsettiğim gibi biz Antik Side bölgesinde kaldık ve antik kalıntıların içerisinden geçilerek gidilen plajımızda deniz sezonunu açtık. Akşam üstü nasıl bir yer olduğunu merak ettiğim için bol yıldızlı otellerin olduğu bölgede de bir tur attık ama inanın hiç cezbedici gelmedi.
  
Internetten bulduğum özet bilgiler ışığında tarihçesine kısaca değinecek olursam, Side hakkında Strabon "İzmir yakınındaki Kymeliler tarafından kuruldu"diye bahsetmekte ise de yerli dilde "nar" anlamına gelen Side’nin daha eskiden var olduğu söylenmekte. Şehir, M.Ö.VI. yüzyıl sonrası çeşitli uygarlıkların egemenliği altına girmiş, M.Ö.II.yüzyılda da en parlak dönemini yaşamış.  Zaman içinde gittikçe fakirleşen ve parlak dönemini kaybeden Side V. ve VI. Yüzyılda bir Piskoposluk Merkezi olmuş. X.yüzyıldaki Arap akınlarından sonra ve korsanların Side’ye yerleşmesinden dolayı halkı Antalya’ya göç etmiş, şehir terkedilmiş.1895’lerde Girit’ten gelen Türk göçmenler yarımadanın ucuna yerleştirilmiş, zamanla bu köy büyüyerek tüm yarımadayı kaplar duruma gelmiş.

Devlet Agorası


Prof.Dr.Arif Müfid Mansel’in ölümü ile, Prof.Jale İnan’ın devam ettiği Side kazıları bu günde devam etmekte ve restorasyon çalışmaları sürmekteymiş. Devlet Agora’sından geçerek plaja indik. Gelinciklerin güzelliği bizi mest etse de sütunlar ve kolonların yerlerde deniz kumu ve otlar arasında dağınık bir şekilde duruşuna anlam veremedik. Agora’nın yanındaki M.S.II.yüzyıla ait 15.000 kişilik tiyatro iyi durumda ve biletle giriliyor. Fakat yanıbaşındaki Devlet Agora’sının aynı şekilde korunmuyor  olmasını anlamlandıramadık. Mutlaka bir sebebi vardır diye iyiye yormaya çalışsam da umarım yakında orada seresepre yatan kalıntılar da düzenlenir.  

Devlet Agorası

 
Apollon Tapınağı
Akşam üstü sahil turumuzda bir anda karşımıza çıkan Apollon Tapınağı ise çok etkileyiciydi. Çeşitli web sitelerinde sütunlarının  Prof. Dr. Jale İnan ve ekibinin inanılmaz gayretleri ile yeniden ayağa kaldırıldığından bahsedilmekte.  


İlk gün deniz, kum güneş keyfinden! sonra otel sahibimizin tavsiyesi ile Köprülü Kanyon Milli Parkı’na gittik. Manavgat – Antalya yolundan saparak virajlarla dolu ama doğasıyla mest eden 37 kilometrelik yol sonunda kanyona ulaştık. Kanyon üzerindeki Köprü Bizans’lılardan kalmış fakat bir kaç sene önce bir kamyonun 40 m yükseklikten uçması nedeniyle hasar gördüğü için yenilenmiş. Arzu edenler köprünün kanyonun içerisinde ilerleyip ufak bir trekking turu yapabiliyorlar fakat biz bu turu yemek sonrasına bıraktık.


Rafting yapanları seyrederken tazecik biber ve salatalıklarla yapılmış bol zeytinyağlı çoban salatasının yanında şimdiye kadar yediğim en güzel alabalığı tatma fırsatı yakaladım. Asma yaprağına sarılarak ızgara edilmiş balığın içine defne yaprağı ile sarımsak konmuştu ve bölgenin yağlı alabalığına inanılmaz bir lezzet katmıştı. Bu keyifli yemek sonrası hava serinlemeye başladığı için kanyon yürüyüşünü başka  bir sefere bıraktık. 13 kilometrelik rafting parkurunu da Haziran ayında geçme hedefimiz var. Kanyonun 11 kilometre ötesinde olan köy yolundan gidilen Selge antik kenti de bir dahaki sefere gidilecek yerler listemize eklendi.



Manavgat Şelalesi

Ertesi gün tüm acılarımıza rağmen tekrar deniz keyfi yaptıktan sonra dönüş yoluna koyulduk. Otel sahiplerimizin pek bir şey yok demelerine rağmen gelmişken görmeden dönmeyelim düşüncesiyle Manavgat Şelalesi’ne uğradık. Gerçekten de pek bir şey yokmuş. Gürül gürül akan nehrin yaklaşık 2 metre yükseklikten düşmesiyle oluşan şelale pek de enteresan gelmedi bize de. Ama görmüş olduk, güzel de bir maraş dondurması keyfi yaptık.

Atlı Jandarma Timi sokaklarda dikkat çekiyor

Haftasonu kaçamağımızın en keyifli yanlarından biri dönüş yoluydu. Giderken karanlıkta yoğun yağış altında geçtiğimiz Toroslar’ın ihtişamı, doğası bizi çok etkiledi. Konya’yı geçtikten sonra uçsuz bucaksız görünen ovadaki henüz yemyeşil olan tarlalar bize huzur verdi.

Ankara ise uğurladığı şekilde kapkara bulutlar ve yağmurla karşıladı bizi....






12 Mayıs 2011 Perşembe

Uzun bir aradan sonra Merhaba!

Çok uzun zaman oldu bir şeyler yazmayalı. Şubat başında blogspot’lara erişim yasaklanınca araya oldukça uzun bir zaman girdi. Öyle dns ayarlarıyla oynamaktan anlamadığım için büyük hevesle başladığım yazılarıma devam edemedim. Şimdi farkediyorum ki çoğu blogger devam etmiş iletişim kurmaya, yazılar yazmaya. Ben yasağın kalktığını 5-6 gün sonra öğrendim. Sonrası iş seyehati, haftasonları İstanbul, gün içi iş yoğunluğu derken fırsat bulamadım bir şeyler paylaşmaya. Bugüne kısmetmiş diyelimJ


3 ay aradan sonra ne yazsam derken yine fimo aklıma geldi. Bu zaman aralığında porftöyümü biraz zenginleştirdim. Hatta daha sıklıkla ilgileneyim, pratik şekilde yapayım, model yapmak istediğim her seferinde salon masasına yayıl topla derdi olmasın diye eve ikinci çalışma masasını bile aldık Ikea’dan ama 2 aydır el süremedim aslında. Sizlerle Şubat-Mart aylarında yaptıklarımı paylaşacağım bu durumda. Yenileri geldikçe eklerim tabi.

Kucuksheyler’de yapılışını gördüğüm kitap ayraçlarından yaptım ben de bir kaç tane. İstediğiniz desen bloğunu hazırladıktan sonra dilimleyip, şeffaf dosyanın içinde yan yana diziyorsunuz. Farklı desen blokları hazırladıysanız modellerinizi orantılı bir şekilde dağıtmanız önemli. Dosyayı kapadıktan sonra rulonuzla üzerinden geçip dilimciklerin birleşmesini sağlıyorsunuz. 2-3 milim kalınlığa eriştiğinde ve dilimleriniz birleştiğinde tamam demektir. Aşağıdaki fotoğrafı çektiğimde ışık çok iyi değildi ama nasıl bir görünümü olduğunu göstermek için paylaşıyorum.


Retro desenli çalışmam. Henüz yapım aşamasındayken çok beğenince eşim bu benim dedi.

Ben iki ayracı biraz enlice yapmışım. İnce uzun yapmanız daha uygun olabilir. Mavi retro desenli olanın ince olmasına gayret ettim. İstediğiniz en ve boyda kestikten sonra kalem kapağı ile kurdela, ip vb. geçireceğiniz deliği hazırlıyorsunuz. Artan hamurlarınızdan kurdelaya geçireceğiniz bir kaç boncuk yapabilirsiniz. Aman dikkat; boncukları çift kat kurdelanın geçeceği kalınlıkta delmeyi unutmayın. Yoksa benim gibi iki boncuğu tek kat kurdeladan geçirmek zorunda kalabilirsiniz. Unutmadan istersenizimzanızı atabilirsiniz eserinizin üzerine.



Sonrasında kitap ayracı ve boncuklarınızı fırınlayabilirsiniz. Ben 1100 de 20 dakika fırınladıktan sonra çıkınca buzlu suya attım. Kurdelasını ve boncuklarını geçirdiğinizde, yine bakmaya doyamayacağınız eseriniz tamam hale geliyor. Merak etmeyin polimer bazlı olduğu için ayracınız düşse de kırılmaz.